11 Ocak 2010 Pazartesi

KONUŞMA PROBLEMI TEDAVİSİ

Konuşma sorunlarının öncelikli tedavisi konuşma terapisidir. Eğer çocuk, yaşından beklenen düzeyde akıcı ve uygun konuşmakta geç kalmışsa bir uzmana başvurmak için asla beklenmemelidir.

Çocuğun tedaviden göreceği yarar belirli koşullara bağlıdır:

1) Öncelikle konuşma için gerekli organ sistemlerinin sağlıklı ve uyumlu çalışması ön koşuldur. İlgili beyin bölgeleri, solunum sistemi, gırtlak, ilgili kaslar ve sinirlerin yapısı ne kadar sağlam ise tedaviden de o kadar çok yarar görür. Bu bölgeleri etkileyebilecek bütün hastalıklar konuşmanın farklı boyutlarını geçici veya kalıcı olarak bozabilir.

2) Tedaviye olabildiğince erken başlanmalıdır. Vücut gelişimi henüz büyüme aşamasında iken tedaviye başlanırsa çocuğun kapasitesinden fazlası ile yararlanma şansı bulunur.

3) Tedavinin sağlayacağı yararın en önemli belirleyicisi çocuğun gelişme potansiyelidir. Bu da çocuktaki problemlerin büyüklüğü ile ters orantılıdır. Hasar ne kadar yüksekse tedavinin yararı da o kadar azalır.

4) Anne-baba çocuğunun sınırlarını kabullenmeli ve tedaviden beklentileri de çocuğun kapasitesi ve verilen destekle orantılı olmalıdır. Yüksek beklenti anne-babanın hayal kırıklığını arttırır, düşük beklenti ise çocuğun kapasitesinin iyi desteklenmemesine yol açabilir.

5) Uygulanacak tedavilerin çocuğun ihtiyaçlarına uygun olarak planlanmasına, gereken sıklık ve yoğunlukta verilmesine dikkat edilmelidir. Kapasitenin altında uygulama yetersiz kalacak, üzerinde yüklenme ise isteksizlik ve bıkkınlık yaratacaktır.

6) Konuşma bozukluğu gibi gelişimsel problemlerin tedavisi uzun sürelidir, çocuğun yoğun çabasını ve anne-babanın aktif katılımını gerektirebilir. Bu durum anne-babanın da enerjisini tüketebilir. Gerektiği zaman psikolojik danışmanlık ve hatta psikiyatrik tedavi desteği alınmalıdır.

Konuşma Bozukluklarının Bilinen Nedenleri
Çocuklarda konuşma problemi doğurabilecek belli başlı bozuklukları aşağıdaki maddeler içinde özetleyebiliriz:

1) Konuşulanı anlamakta zorlukla karakterli "alıcı dil bozukluğu", anlama ve konuşma sorunlarının birlikte gözlendiği "karışık dili anlama-sözel anlatım bozukluğu", sesleri uygun çıkaramamayla karakterli "fonolojik bozukluk" ve konuşmada takılmalar, tekrarlarla karakterli "kekemelik" ağırlıklı olarak konuşmanın bozulduğu durumlardır.

2) Dovvn sendromu, Prader-VVilli sendromu, frajil X sendromu gibi birçok genetik geçişli hastalık ve fenilketonüri, Lesch-Nyhan hastalığı, galaktosemi gibi birçok metabolik hastalık genellikle zeka geriliğine neden olarak ve bazen de konuşmayla ilgili organları doğrudan etkileyerek çeşitli konuşma problemlerine yol açabilirler.
3) Nedeni açıklanamayan zeka gerilikleri ve gelişme gerilikleri de konuşmanın gelişiminde ve etkili kullanımında engeldir.

4) Kas-iskelet-sinir sistemi hastalıkları: Serebral palsi, nörofibromatozis, muskuler distrofi gibi genetik geçişli veya sonradan kazanılan pek çok hastalık solunum sistemini doğrudan etkileyerek konuşmayı ileri derecede bozabilir.

5) Ağız, diş ve çene yapısını, solunum kaslarını etkileyebilecek yarık damak gibi yapısal anormallikler, diyafram kusurları, diş oklüzyonları konuşmanın anlaşılmasını zorlaştırabilir.

6) İşitmenin olmaması ya da zayıf olması konuşma becerisinin sağlıklı gelişimine engeldir.

7) Gebelikte geçirilen enfeksiyonlar, ilaç kullanımı, erken doğum, doğum güçlükleri çocuğun konuşma gelişimini etkileyebilir.

8) Doğumdan sonra, ilk yıllarda ve özellikle konuşma açısından kritik yaşlarda yaşanan ve konuşmayla ilgili bölgeleri etkileyebilecek hastalıklar (enfeksiyonlar, havaleler, kalp hastalıkları, kazalar, zehirlenmeler, vs.) konuşmanın gelişimine engel oluşturabilir.

9) Otistik bozukluk ve diğer yaygın gelişim bozuklukları kendilerine özgü iletişim kusurlar*-nedeniyle konuşma bozukluğu nedenleri arasında özel bir yere sahiptir.

10) Seçici konuşmazlıkta yalnız iyi tanıdığı kişilerle konuşma, konversiyon bozukluğunda ses kısılması veya konuşamama, istemli fısıldamada kısık sesle konuşmanın tercih edilmesi, temaruzda bilinçli olarak konuşmama durumu söz konusudur.

11) Sosyoekonomik yetersizlikler, anne-babanın sağlık sorunları, çocuğun bakımında ihmal derecesinde yetersizlikler, sözel uyaranların yoksunluğu çocuğun konuşma pratiği yapabileceği ortamlar bulamaması anlamına gelir.

KONUŞMANIN GELİŞİMİ

Konuşulan lisan özelliklerine bağlı olarak önemsiz farklar görülebilirse de konuşmanın gelişim basamakları her çocukta aynıdır. Bir yaşına kadar olan döneme lisan öncesi dönem de denir. Bu dönemde anlama becerisi ifade becerisinden daha hızlı gelişir. İlk 6 aylık dönemde sese karşılık verme başlar, altı aydan sonra "seçici dinleme" gelişir, bazı sesler seçilip diğerleri ihmal edilebilir. İlk 4 ay boyunca sesler giderek tepkiselden daha amaçlı hale gelir, sonraki aylarda bebeğin ses mekanizması üzerindeki kontrolü artar, seslerle oynama başlar.

* 8–12 aylık dönemde ilk anlamlı kelimeler duyulur.

* 1.5–2 yaş arası dönemde iki kelimeli aşama başlar ve cümle kurma becerisi gözlenir.

* 3- 4 yaşlar arasında hızlı bir gramer gelişimi varken, 4–6 yaşlar arasında kazanılan bütün beceriler pekişir.

* 2 yaşında iken seslendirmenin %50'si, 3 yaşında % 75'i, 4 yaşında % 95'i anlaşılır. İlk yılın sonuna kadar basit cümleler kavranabilir, 2 yaşında yaklaşık 25 kelime kullanılır ve basit emirler anlaşılabilir.

* 3 yaşında karmaşık emirler, anlam grupları kavranabilir,

* 4 yaşında basit hikayeler anlatılır.

* 5 yaşında özetleme becerisi gözlenir ve gramer hataları oldukça azalmıştır. Çocuk 8 yaşına geldiğinde erişkinlere özgü gramer yapısı tamamlanmıştır.

Bu gelişim basamakları hem erkek hem de kız çocuklarda aynıdır; konuşma gelişiminin cinsiyet farklılığı ile ilgisi yoktur.

Belirtilen gelişim seyrini zamanında ve uygun olarak başaramayan veya çok geç başaran çocuğun konuşma becerisinde problem var demektir.

Konuşma Problemine Genel Bakış
Konuşma becerisi ilk yıllarda çok hızlı geliştiği için konuşma problemleriyle de en sık çocukluk çağında karşılaşılır. Çocuğun konuşmasında sorun olup olmadığını fark etmek için öncelikle gelişimini iyi izlemek ve bir aksaklık halinde kuşkulanmak gerekir. Aşağıdaki genel durumlar konuşmada sorun olduğunu düşündürür ve zaman geçirmeden yardım aranmalıdır:

1) Yaş, cinsiyet ve fiziksel gelişiminden beklenen düzeyde akıcı ve anlaşılır konuşamama,

2) Konuşmanın zor duyulması ya da zor anlaşılması,

3) Kulağa hoş gelmeyen bir konuşma tarzının olması,

4) Ses tonu ve kelime vurgularında uygunsuzluk,

5) Sesleri tam ve uygun olarak çıkaramama,

6) Konuşmanın akıcılığında bozukluğun veya konuşmada eksikliklerin olması,

7) Kelimeleri anlamına uygun ve yerinde kullanamama,

8) Daha önceden ulaşılan konuşma düzeyinde dikkati çekecek ölçüde gerilemenin olması,

9) İsteklerini konuşma yoluyla anlatamama, diyalog başlatmakta ve sürdürmekte başarısızlık,

10) İlk haftalarda çevreden gelen seslere, tepki vermeme, 8. aya kadar anlamsız ve bebeksi sesleri çıkaramama, ilk yılın sonuna kadar anlamlı kelimeleri söylemeye başlayamama, 1.5 yaşına kadar iki kelimeyi bağlayamama ve 2 yaşına kadar anlamlı cümle kuramama, 3 yaşından sonra da sesleri uygun çıkarma, gramer becerisi ve kelime hazinesinin yaşıtlarının gerisinde kalması.

KONUŞMA BOZUKLUKLARI

İnsanlar arasında iletişimi sağlayan ve yalnızca insan türüne özgü olan en önemli araç konuşma eylemidir. Düşünceler ses denilen sembollere dönüştürülerek konuşma aracılığı ile iletilir. Bu beceri de vücutta uyumlu çalışan birçok sistemin kontrolü altındadır.

Konuşma davranışı ve temelde konuşmanın temel birimi olan sesin çıkarılması insan vücudundaki pek çok organı içeren karmaşık bir eylemdir. Sesin çıkarılmasında en önemli organ, boyundaki dil kökü ile nefes borusu arasında yer alan gırtlaktır. Gırtlağın iki görevi vardır. Hem solunum sırasında nefes borusuna hava dışında yabancı bir cisim girmesini önler, hem de ses çıkmasında temel organdır. Sesin çıkarıldığı asıl bölge solunum sistemidir. Bu sistem de diyafram, akciğerler ve nefes borusundan oluşur. Düşüncelerin ses sembolleri ile kurulu cümlelere dönüşümü ise ön beyin (Broka alanı), orta beyin, arka beyin, beyin sapı, beyincik, işitme merkezi, spinal kord, subkortikal beyaz cevher gibi daha üst düzeyde beyin bölgeleri tarafından kontrol edilir. Bütün bu bölgelerde yer alan kaslar ve bölgeler arasındaki bağlantıyı kuran sinirler de önemli görevler üstlenirler.

Akciğerlerden dışarı bırakılan hava vücudu terk ederken gırtlaktaki ses tellerinden ve ağız bölgesinden geçer; bu bölgelerin hareketine bağlı olarak biçimlenir ve ortaya çıkan tınlama ses olarak duyulur. Seslerin, ilgili beyin bölgelerinin kontrolünde bir araya gelmesi ise konuşmayı ortaya çıkarır.

DİKKAT DAĞINIKLIĞI OLAN ÇOCUKLAR VE ÇÖZÜM YOLLARI

“Ayşe çalışma masasında oturmuyor. Söylediklerimi hep eksik anlayıp cevap
vermekte gecikiyor. Derse çalışmaya başladıktan 5 dakika sonra nereye
çalışacağını, nerede kaldığını hatırlamıyor. Ödevini bitirmesi saatler
sürüyor. Ders esnasında her şey dikkatini dağıtabiliyor. Oynadığı bir
oyundan hiçbir zaman tam anlamıyla hoşnut kalmıyor. Okurken sıkça
hatalar yapıyor. Okuldan eve hep eşyalarını kaybetmiş olarak geliyor…”

İyi ama gayet sağlıklı görünen Ayşe’nin sorunu ne olabilir? Bu şikâyetler dikkat dağınıklığını düşündürüyor.

Dikkat;
duygularla düşünceyi bir nokta üzerinde toplama, uyanıklık hali olarak
tanımlanmaktadır ve öğrenmenin en önemli unsurlarındandır. Eğitimde
dikkat, algılama ve anlamlandırma sürecidir. Bu süreçte yaşanan
problemler dikkatsizlik olarak adlandırılır. Çocukların okulda, arkadaş
ortamlarında dikkat sorunu yaşamaları, hem ders başarısını hem sosyal
ilişkilerini olumsuz etkiler. Başarısızlıkları düşük benlik algısı
geliştirmelerine neden olur. Her zaman başarısız olacakları,
beceremeyecekleri inancıyla işlerine başlayınca bu düşünce kısır döngü
olarak onları başarısızlığa sevk eder. Yetersizlik duyguları,
ilişkilerindeki bozukluk içlerinde büyük üzüntüye sebep olur ve öfke
duygularını uyandırır. Bu öfkelerini ya içlerine
atarak kendilerine zarar verme yolunu seçerler ya da herkesi rahatsız
ede­cek biçimde, saldırganlıkla çevreye yöneltirler.

Dikkatsizlik
özel adıyla ‘dikkat dağınıklığı’ bebeklikten başlayabilen ve
erişkinlikte de görülebilen bir sorundur. Dikkat dağınıklığı, çocuğun
zekâ puanıyla yani üstün zekâlı veya normal zekâlı olup olmadığıyla
doğrudan ilişkili değildir. Zekâsı normal ya da üstün olduğu halde,
dikkati dağınık olduğu için kendini derse veremeyen birçok çocuk ve
genç başarısız olabilmektedir.

Dikkat
dağınıklığının okul öncesi, okul çağı ve ergenlik dönemindeki
belirtileri genel hatlarıyla aşağıdaki gibidir. Ancak bu özelliklerin
bulunduğu her çocukta dikkat dağınıklığı olduğu düşünülmemelidir.
Saydığımız noktaların ne sıklıkta ve hangi alanlarda yaşandığı da çok
önemlidir.
■Sık sık bir oyundan diğerine geçerler. ■Belirli bir şeyle çok kısa süre ilgilenebilirler. ■Sakardırlar, sık sık yaralanabilirler.■Faaliyetleri sürdüremez, yarım bırakırlar.■Dersi dikkatle dinleyemezler, etrafı ile daha çok ilgilenirler.■Ev ödevlerini almayı unuturlar ya da eksik alırlar.■Eşyalarını tam olarak getirmezler, kaybederler. ■Dağınıklıkları vardır, defter vb. gereçlerinin düzenleri bozuktur. ■Gelişim düzeyi içinde geç olgunlaşırlar.■Öğretmenlerle ilişkilerinde sorunlar yaşarlar. Karşılık veren, saygısız, ilgisiz bir öğrenci olabilirler.■Zekâlarına uygun hayat başarısı gösteremezler.■Algıladıklarını
örgütlemede, organize etmede mesela okuduklarını anlamlandırmada güçlük
çekerler. (“p, b, d” harflerini çoğu kez karıştırırlar.)■İyi arkadaş ilişkileri kurmada zorlanırlar.NEDENLER
Ø Beyindeki bazı alanlardaki hormonel dengesizlik (DEB gösterenlerin promotor korteks ve üst prefrontal kortekste daha düşük serebral glukoz metabolizmasından söz edilmektedir.)Ø Doğum öncesi ve doğum sırası etkenler Ø Duyu organlarında (görme – işitme organları) patolojiler Ø Psikolojik etkenler. Ø Genetik ve çevresel faktörler.
TAVSİYELER

Dikkat
dağınıklığı olan çocukların bu durumları erken fark edilebilir ve
kendilerine yardımda bulunulabilinirse başarıyı yakalayabilirler. Anne
ve babalar çocuklarına şu şekillerde yaklaşmalıdırlar:

Ø Öncelikle dikkat dağınıklığı hakkında bilgi sahibi olun.

Ø Çocuğun davranışlarını ya da derslerle ilgili yaşadığı sıkıntılarını yaramazlık ya da tembellik olarak yorumlamayın.

Ø Evde
vereceğiniz görevlerle ( ilk önce onun da hoşuna giden görevleri tercih
etmelisiniz) dikkat yoğunluğunu ve süresini artırın.

Ø Davranışları ile ilgili daha sık geri bildirimde bulunun, sonuçlarını paylaşın.

Ø Dikkatli
davranışlarını ödüllendirin (ödülün her zaman maddi olması gerekmez,
ebeveynin ilgisi ve mutlu olduğunu göstermesi yeterli olabilir).
Ø Çocuk
kendisinden beklenilenin ne olduğunu tam anlamıyla bilmelidir. Bu
nedenle beklentilerinizi açıklayın. Ve beklentilerinizde tutarlı olun.

Ø Büyük resimli kitaplar alın ve okutun.

Ø Bilmece çözmek, resimleri eşlemek gibi hafıza ve dikkat üzerine olumlu etkiler yapacak etkin­likler tercih edin.
Boyama, boncuk dizme ve el işlerine teşvik edin.
Dikkat
dağınıklığının tedavi sürecinde özel eğitim programlarının uygulanması
gerekebilir. Olumsuz davranışların düzeltilmesi ve yerine olumlu
davranışların konulması için çeşitli destekleyici ve davranışçı tedavi
teknikleri uygulanabilir. Aile terapisi önerilebilir. Dikkat
dağınıklığının çok yüksek olduğu durumlarda hekim kontrolünde ilaç
tedavisi de söz konusu olabilir.

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ OLAN ÇOCUKLAR

Öğrenme güçlüğü olan çocuklar, zihinsel yetenekleri normal sınırlar içinde yer alan, ancak öğrenme güçlüğü gösteren çocuklardır.

Öğrenme güçlüğü olan çocukları, zihinsel yetersiz ve davranış bozukluğu olan çocuklardan ayırmak gerekir.

Öğrenme güçlüğü gösteren çocuklar; dinleme, düşünme, konuşma, yazma veya matematik problemlerini çözmede güçlükleri görülen, anlama ya da yazılı ve sözlü dili kullanmadaki psikolojik süreçlerden birinde/birkaçında yetersizliği olan çocuklardır.

Öğrenme güçlüğü terimi; algısal güçlükleri, beyin zedelemesinden etkilenmiş olanları, disleksi ve gelişimsel afaziyi içermektedir. Ancak öğrenme güçlüğü tanımı ekonomik, kültürel, çevresel yoksunlukları, davranış bozukluklarını, zihinsel, bedensel, görme ya da işitme yetersizliği sonucunda oluşan öğrenme güçlüklerini kapsamamaktadır.

2509 sayılı Tebliğler Dergisi özel öğrenme güçlüğünü; ‘yazılı veya sözlü dili anlamak ya da kullanabilmek için gerekli olan bilgi alma süreçlerinden birinde ya da birkaçında ortaya çıkan ve dinleme, konuşma, okuma, yazma, heceleme, dikkati yoğunlaştırma ya da matematiksel işlemleri yapmada yetersizlik nedeniyle bireyin eğitim performansının ve sosyal uyumunun olumsuz yönde etkilenmesidir’ biçiminde tanımlamaktadır.

Çocuğun, bilgi işlem süreçleri ile ilgili bir problemle birlikte kendini idare etme ve sosyal becerilerdeki zorluğunu da yansıtır.

*Eğer çocuk potansiyeli oranında başarılı değilse; bunun nedeni düşük güdülenme, sık okul değiştirme sonucu temel becerileri edinememe, ekonomik, kültürel ve çevresel yoksunluklar, dil ya da davranış problemleri gibi başka bir problem de olabilir.



NEDENLER

Öğrenme güçlüğünün nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte bilim adamları tarafından desteklenen bazı bulgular vardır.

1-Beynin Hatalı İşleyişi
Öğrenme güçlüklerini beynin zedelenmesi sonucu oluşan tahribatların oluşturduğu düşünülmektedir.

2-Biyo-KimyasalBozukluklar
Fizyolojik ya da biyo-kimyasal bozukluklardan dolayı öğrenme güçlüğünün oluştuğu öne sürülmektedir.

Ayrıca vitamin eksikliği, alerjiler, genetik eğilimler, kan uyuşmazlığı, oksijen eksikliği, doğum aletlerinin yol açtığı yaralanmalar, beyin hasarı, çarpma ve tümörler gibi doğum sonrası etkenlerin öğrenme güçlüğüne neden olabileceği düşünülmektedir.

ENGELLİ ÇOCUKLAR İÇİN ÖZEL EĞİTİM VE BAKIM

Özel eğitimde özbakım becerilerinin kazandırılmasında, normal çocuklarda olduğu gibi özürlü çocukların, gereksinimlerini kendi kendine karşılayabilir hâle gelmeleri önemlidir. Normal bir çocuğun yaşamında erken başlayan özbakım becerilerinin gelişimi ebeveynlerde bağımsızlığın başlangıcını gösterir. Bu nedenle, çocuğun özrü ve özelliklerine uygun becerilerinin seçilerek çok küçük yaşlardan itibaren öğretilmesine çalışılmalıdır. Özbakım becerilerinin öğretilmesinde esas amaç; çocuğun bazı temel becerileri kazanabilmesidir. Bu becerileri kazanmış çocuk çevreden bağımsız olarak hareket edebilecek ve öz güvenini kazanmış olacaktır. Çocuğun kendi davranışlarını kontrol edebilmeyi öğrenmesi oldukça önemlidir. Çocuk, isteklerini yerine getirebilmek için her zaman başkalarına bağımlı olamayacağını ve kendisinin de sorumluluk alarak yapması gereken işler olduğunu öğrenmelidir. Bu derste; özel eğitimde özbakım becerilerini öğrenerek bu alandaki gelişimlerine etkili olarak yardım edebileceksiniz. Özel eğitimde el –yüz yıkama (ayak, ağız, diş, tırnak, burun, göz, kulak temizliği) alışkanlığını, giyinmeyi, tuvalet eğitimini, beslenme alışkanlığını, yaşadığı çevre ve ortamı, uyku-dinlenme alışkanlığını, deri ve banyo temizliğini, saç bakımı ve tıraş alışkanlığını, spor ve egzersiz alışkanlığını kavrayabilecek, engellilerin özelliklerine uygun özbakım becerileri ile ilgili etkinlik hazırlamak ve uygulamak için yeni bilgi ve beceriler kazanacaksınız

ÖZEL EĞİTİM VE İŞİTME ENGELLİ ÇOCUKLAR

İşitme engelli çocuklar, işitme yetersizliklerinin özelliğine bağlı olarak gelişim sürecinde bazı farklılıklar gösterebilirler. Ancak, bu onların işiten akranlarından tamamen farklı olduğu anlamına gelmez. Eğitimdeki amaçlarımızdan biri de, işitme yetersizliğine sahip çocukların, bu yetersizliklerinden doğan farklılıkları eğitim ve öğretim ile en aza indirebilmektedir.

Dil Gelişimi

Dil gelişimi, işitme engelli çocukların, en çok etkilendiği gelişim alanlarından birisidir. İşiten çocukta dil kazanımı, birbirine bağlı aşamalardan meydana gelir. Buna göre; sesleri işitemeyen ve sözel uyaranları algılayamayan çocuğun dil kazanımı tam olarak gerçekleşemez.
Hayatın ilk yıllarında işitme engelli çocuklar, dil gelişimi açısından işiten yaşıtlarına benzer bir gelişim gösterirler. Çok ileri derecedeki işitme engelli bebekler, sadece görme alanları içindeki nesne ve olaylarla ilgilenirken, işiten çocuklar, işittikleri seslere tepki verir, kendi çıkardıkları sesleri duyarak, seslerini kontrol edebilirler. İşiten çocuklarla ebeveynleri arasında çocuğun çıkardığı sesleri, verdiği tepkileri pekiştirmeye, yönelik aktif bir iletişim hüküm sürerken, işitme engelli çocukların pek çoğunda bu durum daha farklı gelişir. Çocuğunun engelli olduğunu öğrenen ailenin, çocukla sözel iletişimi azalabilir. Çocuğun sözel tepkilerinin az olması, ailenin çocukla iletişimini etkiler. Ailenin kullandığı ifadeler kısa, basit, abartılı bir hal alabilir. Bunun sonucunda, işitme engelli bebeklerde, ilk dönemlerde gözlemlenen ses çıkarmalar yaklaşık 9 aydan sonra kaybolur, taklitler ortadan kalkar, sesin kaynağına yönelme davranışı görülmez. İşiten çocuklar gibi tesadüfi öğrenmeleri gerçekleştiremez ve gelişimlerini tamamlayabilmek için destek eğitime ihtiyaç duyarlar.



İşitme engelli çocukla iletişimin azalması, çocuğun, sadece dil gelişimini değil, bunun beraberinde sosyal ve duygusal gelişimini de olumsuz yönde etkiler. Bu nedenle ne kadar zor olursa olsun, çocukla normal ve doğal iletişime devam edilmesi çok önemlidir. İşitme engelli çocuklar, dil gelişimi açısından işiten akranlarına benzer bir gelişim gösterdikleri için eğitimcilerin işiten çocuklardaki dil gelişimi aşamalarını (ek 1) bilmeleri önemlidir.


Bilişsel Gelişim

Bilişsel gelişim sürecinde dil, önemli bir yer tutar. İşitme engelli çocukların, dil becerilerindeki ve kavram gelişimlerindeki yetersizlik, işitsel girdinin az olması, bilişsel gelişim sürecini de olumsuz olarak etkiler. Bu durum çocuğun eğitim ve yaşantı eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Çocuk, düşüncelerini ifade etmede ve başkalarının düşüncelerini anlamada engellerle karşılaşır. Buna rağmen işitme engelli çocuklar normal işiten akranlarından bilişsel becerilerde çok fazla geri kalmış değillerdir. Erken tanılandıklarında ve erken eğitime alındıklarında, bir çok çocuk, engeline rağmen, akranlarını yalnızca birkaç yıl geriden takip eder.


İşitme Engelli Öğrencilerin Akademik Başarı Düzeyleri

Sınıf içindeki öğretimin en büyük aracı sözel iletişimdir. Okulda öğretim, sözlü ve yazılı dil aracılığıyla yapılmaktadır. İşitme engelli çocuklar, dil ediniminde ve kavram gelişiminde yaşadıkları güçlüklerden dolayı, okuma yazma gibi dilin kullanımı gerektiren akademik becerileri kazanmada problem yaşayabilmektedirler. Dile dayalı olmayan akademik becerilerde ise işitme engelli çocukların işiten akranlarından çok farklı olmadıkları söylenebilmektedir.

Okuma-anlama gibi dile dayalı becerileri kazanmada yaşanan sorunların altında yatan bir neden, bu çocukların dillerinin gerek anlama boyutunda, gerekse ifade boyutunda yeterli bir şekilde gelişmemiş olmasıdır.

İşitme engelli çocukların eğitiminde en önemli dört faktörün erken tanı, teknolojik gelişmeler, aile eğitimi ve okul eğitimi olduğu bildirilmiştir. Bu çocukların almış oldukları tanı, odyolojik hizmetler, aile eğitimi ve okul eğitimleri, dil gelişimlerini dolayısıyla ulaştıkları eğitim düzeylerini ve sonuçta da ilerideki yaşamlarını ciddi bir biçimde etkileyebilmektedir.

İşitme engelli çocuklar, eğitim sürecinde okumaya başladıklarında, yeterli olmayan dil gelişimleri de dikkate alınarak, eğitim ve öğretimde, bu çocuklara uygun araç-gerecin kullanılması, en az sınırlandırmış ortamlarda eğitim ve öğretimin gerçekleştirilmesi, bu çocukların başarılarını etkileyen önemli bir faktör olacaktır. İşitme engelli çocukların, yaşantılara dayanan ve dil seviyelerine uygun, dili sadeleştirilmiş metinler ve şematik resimler gibi tüm duyularına hitap eden, eğitim araç ve gereçlerine ihtiyaçları vardır. Öğretimde kullanılacak araç ve gereçlerin çocuğun, ailesinin ve toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak seçimi, belirlenen eğitimsel hedeflere ulaşabilmeyi kolaylaştıracaktır.



Sosyal ve Duygusal Gelişim

Çocuk doğumdan itibaren öncelikle ailesi, daha sonra da yakın çevresi ile etkileşime geçer. Aile–çocuk etkileşimi, çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminde en önemli faktördür. İletişim kurmak; aile ile çocuğun düşüncelerini, toplumsal değerlerini, sosyal hayatı paylaşması sonucunu doğurur. Aileler, çocuklarının engelini fark ettikten sonra reddetme ve inkar gibi çocukla iletişimlerinin azalmasına neden olan bir takım süreçlerden geçerler. Bu durum çocuğun sosyal ve duygusal gelişimine olumsuz bir zemin oluşturur. Aileyle olan iletişimin giderek azalması zaman içinde toplumla olan iletişime de yansır. Bu durum da çocuğun sosyal ve duygusal gelişimini olumsuz olarak etkiler.
Çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminde, akranları ile öğretmenleri de önemli rol oynarlar. Akranların ve öğretmenlerin, engelli çocukla kolay ve etkili iletişime girmesi ile çocuk sosyal kuralları, konuşmada kullanılan kuralları, farklı durumlara uygun tepki vermeyi, kişilerle yakın ilişkiler kurmayı öğrenebilir. Buna rağmen eğer çocukla iletişim kurulmuyor ya da iletişim için çok az zaman harcanıyorsa, çocuğun sosyal çevrenin bir parçası olması, olumlu benlik algısı geliştirmesi gibi konularda problemler yaşanır.

İşitme engelli çocuklar, ihtiyaçlarını sözlü olarak ifade etmede yetersiz kalırlar. Aileleri ve arkadaşları onların duygu ve düşüncelerini anlamakta zorlanırlar. Böyle durumlarda işitme engelli çocuklar kendilerini kötü hissedebilir ve bu çocukların kendilerine olan özgüvenleri zedelenebilir. Çoğu kez, topluma uyum sağlamada zorluk çeker, kendilerini soyutlanmış hissedebilirler.Küçük yaştan itibaren işitme engelli çocuklara, işiten çocuklardan farklı davranmayarak, onları engellerine rağmen bu toplumun etkin bireyleri haline getirebilmek için okul ve aile işbirliği yapmalı, çocuk için mümkün olan en uygun öğrenme ortamları sağlanmalıdır.