11 Ocak 2010 Pazartesi

KONUŞMA PROBLEMI TEDAVİSİ

Konuşma sorunlarının öncelikli tedavisi konuşma terapisidir. Eğer çocuk, yaşından beklenen düzeyde akıcı ve uygun konuşmakta geç kalmışsa bir uzmana başvurmak için asla beklenmemelidir.

Çocuğun tedaviden göreceği yarar belirli koşullara bağlıdır:

1) Öncelikle konuşma için gerekli organ sistemlerinin sağlıklı ve uyumlu çalışması ön koşuldur. İlgili beyin bölgeleri, solunum sistemi, gırtlak, ilgili kaslar ve sinirlerin yapısı ne kadar sağlam ise tedaviden de o kadar çok yarar görür. Bu bölgeleri etkileyebilecek bütün hastalıklar konuşmanın farklı boyutlarını geçici veya kalıcı olarak bozabilir.

2) Tedaviye olabildiğince erken başlanmalıdır. Vücut gelişimi henüz büyüme aşamasında iken tedaviye başlanırsa çocuğun kapasitesinden fazlası ile yararlanma şansı bulunur.

3) Tedavinin sağlayacağı yararın en önemli belirleyicisi çocuğun gelişme potansiyelidir. Bu da çocuktaki problemlerin büyüklüğü ile ters orantılıdır. Hasar ne kadar yüksekse tedavinin yararı da o kadar azalır.

4) Anne-baba çocuğunun sınırlarını kabullenmeli ve tedaviden beklentileri de çocuğun kapasitesi ve verilen destekle orantılı olmalıdır. Yüksek beklenti anne-babanın hayal kırıklığını arttırır, düşük beklenti ise çocuğun kapasitesinin iyi desteklenmemesine yol açabilir.

5) Uygulanacak tedavilerin çocuğun ihtiyaçlarına uygun olarak planlanmasına, gereken sıklık ve yoğunlukta verilmesine dikkat edilmelidir. Kapasitenin altında uygulama yetersiz kalacak, üzerinde yüklenme ise isteksizlik ve bıkkınlık yaratacaktır.

6) Konuşma bozukluğu gibi gelişimsel problemlerin tedavisi uzun sürelidir, çocuğun yoğun çabasını ve anne-babanın aktif katılımını gerektirebilir. Bu durum anne-babanın da enerjisini tüketebilir. Gerektiği zaman psikolojik danışmanlık ve hatta psikiyatrik tedavi desteği alınmalıdır.

Konuşma Bozukluklarının Bilinen Nedenleri
Çocuklarda konuşma problemi doğurabilecek belli başlı bozuklukları aşağıdaki maddeler içinde özetleyebiliriz:

1) Konuşulanı anlamakta zorlukla karakterli "alıcı dil bozukluğu", anlama ve konuşma sorunlarının birlikte gözlendiği "karışık dili anlama-sözel anlatım bozukluğu", sesleri uygun çıkaramamayla karakterli "fonolojik bozukluk" ve konuşmada takılmalar, tekrarlarla karakterli "kekemelik" ağırlıklı olarak konuşmanın bozulduğu durumlardır.

2) Dovvn sendromu, Prader-VVilli sendromu, frajil X sendromu gibi birçok genetik geçişli hastalık ve fenilketonüri, Lesch-Nyhan hastalığı, galaktosemi gibi birçok metabolik hastalık genellikle zeka geriliğine neden olarak ve bazen de konuşmayla ilgili organları doğrudan etkileyerek çeşitli konuşma problemlerine yol açabilirler.
3) Nedeni açıklanamayan zeka gerilikleri ve gelişme gerilikleri de konuşmanın gelişiminde ve etkili kullanımında engeldir.

4) Kas-iskelet-sinir sistemi hastalıkları: Serebral palsi, nörofibromatozis, muskuler distrofi gibi genetik geçişli veya sonradan kazanılan pek çok hastalık solunum sistemini doğrudan etkileyerek konuşmayı ileri derecede bozabilir.

5) Ağız, diş ve çene yapısını, solunum kaslarını etkileyebilecek yarık damak gibi yapısal anormallikler, diyafram kusurları, diş oklüzyonları konuşmanın anlaşılmasını zorlaştırabilir.

6) İşitmenin olmaması ya da zayıf olması konuşma becerisinin sağlıklı gelişimine engeldir.

7) Gebelikte geçirilen enfeksiyonlar, ilaç kullanımı, erken doğum, doğum güçlükleri çocuğun konuşma gelişimini etkileyebilir.

8) Doğumdan sonra, ilk yıllarda ve özellikle konuşma açısından kritik yaşlarda yaşanan ve konuşmayla ilgili bölgeleri etkileyebilecek hastalıklar (enfeksiyonlar, havaleler, kalp hastalıkları, kazalar, zehirlenmeler, vs.) konuşmanın gelişimine engel oluşturabilir.

9) Otistik bozukluk ve diğer yaygın gelişim bozuklukları kendilerine özgü iletişim kusurlar*-nedeniyle konuşma bozukluğu nedenleri arasında özel bir yere sahiptir.

10) Seçici konuşmazlıkta yalnız iyi tanıdığı kişilerle konuşma, konversiyon bozukluğunda ses kısılması veya konuşamama, istemli fısıldamada kısık sesle konuşmanın tercih edilmesi, temaruzda bilinçli olarak konuşmama durumu söz konusudur.

11) Sosyoekonomik yetersizlikler, anne-babanın sağlık sorunları, çocuğun bakımında ihmal derecesinde yetersizlikler, sözel uyaranların yoksunluğu çocuğun konuşma pratiği yapabileceği ortamlar bulamaması anlamına gelir.

KONUŞMANIN GELİŞİMİ

Konuşulan lisan özelliklerine bağlı olarak önemsiz farklar görülebilirse de konuşmanın gelişim basamakları her çocukta aynıdır. Bir yaşına kadar olan döneme lisan öncesi dönem de denir. Bu dönemde anlama becerisi ifade becerisinden daha hızlı gelişir. İlk 6 aylık dönemde sese karşılık verme başlar, altı aydan sonra "seçici dinleme" gelişir, bazı sesler seçilip diğerleri ihmal edilebilir. İlk 4 ay boyunca sesler giderek tepkiselden daha amaçlı hale gelir, sonraki aylarda bebeğin ses mekanizması üzerindeki kontrolü artar, seslerle oynama başlar.

* 8–12 aylık dönemde ilk anlamlı kelimeler duyulur.

* 1.5–2 yaş arası dönemde iki kelimeli aşama başlar ve cümle kurma becerisi gözlenir.

* 3- 4 yaşlar arasında hızlı bir gramer gelişimi varken, 4–6 yaşlar arasında kazanılan bütün beceriler pekişir.

* 2 yaşında iken seslendirmenin %50'si, 3 yaşında % 75'i, 4 yaşında % 95'i anlaşılır. İlk yılın sonuna kadar basit cümleler kavranabilir, 2 yaşında yaklaşık 25 kelime kullanılır ve basit emirler anlaşılabilir.

* 3 yaşında karmaşık emirler, anlam grupları kavranabilir,

* 4 yaşında basit hikayeler anlatılır.

* 5 yaşında özetleme becerisi gözlenir ve gramer hataları oldukça azalmıştır. Çocuk 8 yaşına geldiğinde erişkinlere özgü gramer yapısı tamamlanmıştır.

Bu gelişim basamakları hem erkek hem de kız çocuklarda aynıdır; konuşma gelişiminin cinsiyet farklılığı ile ilgisi yoktur.

Belirtilen gelişim seyrini zamanında ve uygun olarak başaramayan veya çok geç başaran çocuğun konuşma becerisinde problem var demektir.

Konuşma Problemine Genel Bakış
Konuşma becerisi ilk yıllarda çok hızlı geliştiği için konuşma problemleriyle de en sık çocukluk çağında karşılaşılır. Çocuğun konuşmasında sorun olup olmadığını fark etmek için öncelikle gelişimini iyi izlemek ve bir aksaklık halinde kuşkulanmak gerekir. Aşağıdaki genel durumlar konuşmada sorun olduğunu düşündürür ve zaman geçirmeden yardım aranmalıdır:

1) Yaş, cinsiyet ve fiziksel gelişiminden beklenen düzeyde akıcı ve anlaşılır konuşamama,

2) Konuşmanın zor duyulması ya da zor anlaşılması,

3) Kulağa hoş gelmeyen bir konuşma tarzının olması,

4) Ses tonu ve kelime vurgularında uygunsuzluk,

5) Sesleri tam ve uygun olarak çıkaramama,

6) Konuşmanın akıcılığında bozukluğun veya konuşmada eksikliklerin olması,

7) Kelimeleri anlamına uygun ve yerinde kullanamama,

8) Daha önceden ulaşılan konuşma düzeyinde dikkati çekecek ölçüde gerilemenin olması,

9) İsteklerini konuşma yoluyla anlatamama, diyalog başlatmakta ve sürdürmekte başarısızlık,

10) İlk haftalarda çevreden gelen seslere, tepki vermeme, 8. aya kadar anlamsız ve bebeksi sesleri çıkaramama, ilk yılın sonuna kadar anlamlı kelimeleri söylemeye başlayamama, 1.5 yaşına kadar iki kelimeyi bağlayamama ve 2 yaşına kadar anlamlı cümle kuramama, 3 yaşından sonra da sesleri uygun çıkarma, gramer becerisi ve kelime hazinesinin yaşıtlarının gerisinde kalması.

KONUŞMA BOZUKLUKLARI

İnsanlar arasında iletişimi sağlayan ve yalnızca insan türüne özgü olan en önemli araç konuşma eylemidir. Düşünceler ses denilen sembollere dönüştürülerek konuşma aracılığı ile iletilir. Bu beceri de vücutta uyumlu çalışan birçok sistemin kontrolü altındadır.

Konuşma davranışı ve temelde konuşmanın temel birimi olan sesin çıkarılması insan vücudundaki pek çok organı içeren karmaşık bir eylemdir. Sesin çıkarılmasında en önemli organ, boyundaki dil kökü ile nefes borusu arasında yer alan gırtlaktır. Gırtlağın iki görevi vardır. Hem solunum sırasında nefes borusuna hava dışında yabancı bir cisim girmesini önler, hem de ses çıkmasında temel organdır. Sesin çıkarıldığı asıl bölge solunum sistemidir. Bu sistem de diyafram, akciğerler ve nefes borusundan oluşur. Düşüncelerin ses sembolleri ile kurulu cümlelere dönüşümü ise ön beyin (Broka alanı), orta beyin, arka beyin, beyin sapı, beyincik, işitme merkezi, spinal kord, subkortikal beyaz cevher gibi daha üst düzeyde beyin bölgeleri tarafından kontrol edilir. Bütün bu bölgelerde yer alan kaslar ve bölgeler arasındaki bağlantıyı kuran sinirler de önemli görevler üstlenirler.

Akciğerlerden dışarı bırakılan hava vücudu terk ederken gırtlaktaki ses tellerinden ve ağız bölgesinden geçer; bu bölgelerin hareketine bağlı olarak biçimlenir ve ortaya çıkan tınlama ses olarak duyulur. Seslerin, ilgili beyin bölgelerinin kontrolünde bir araya gelmesi ise konuşmayı ortaya çıkarır.

DİKKAT DAĞINIKLIĞI OLAN ÇOCUKLAR VE ÇÖZÜM YOLLARI

“Ayşe çalışma masasında oturmuyor. Söylediklerimi hep eksik anlayıp cevap
vermekte gecikiyor. Derse çalışmaya başladıktan 5 dakika sonra nereye
çalışacağını, nerede kaldığını hatırlamıyor. Ödevini bitirmesi saatler
sürüyor. Ders esnasında her şey dikkatini dağıtabiliyor. Oynadığı bir
oyundan hiçbir zaman tam anlamıyla hoşnut kalmıyor. Okurken sıkça
hatalar yapıyor. Okuldan eve hep eşyalarını kaybetmiş olarak geliyor…”

İyi ama gayet sağlıklı görünen Ayşe’nin sorunu ne olabilir? Bu şikâyetler dikkat dağınıklığını düşündürüyor.

Dikkat;
duygularla düşünceyi bir nokta üzerinde toplama, uyanıklık hali olarak
tanımlanmaktadır ve öğrenmenin en önemli unsurlarındandır. Eğitimde
dikkat, algılama ve anlamlandırma sürecidir. Bu süreçte yaşanan
problemler dikkatsizlik olarak adlandırılır. Çocukların okulda, arkadaş
ortamlarında dikkat sorunu yaşamaları, hem ders başarısını hem sosyal
ilişkilerini olumsuz etkiler. Başarısızlıkları düşük benlik algısı
geliştirmelerine neden olur. Her zaman başarısız olacakları,
beceremeyecekleri inancıyla işlerine başlayınca bu düşünce kısır döngü
olarak onları başarısızlığa sevk eder. Yetersizlik duyguları,
ilişkilerindeki bozukluk içlerinde büyük üzüntüye sebep olur ve öfke
duygularını uyandırır. Bu öfkelerini ya içlerine
atarak kendilerine zarar verme yolunu seçerler ya da herkesi rahatsız
ede­cek biçimde, saldırganlıkla çevreye yöneltirler.

Dikkatsizlik
özel adıyla ‘dikkat dağınıklığı’ bebeklikten başlayabilen ve
erişkinlikte de görülebilen bir sorundur. Dikkat dağınıklığı, çocuğun
zekâ puanıyla yani üstün zekâlı veya normal zekâlı olup olmadığıyla
doğrudan ilişkili değildir. Zekâsı normal ya da üstün olduğu halde,
dikkati dağınık olduğu için kendini derse veremeyen birçok çocuk ve
genç başarısız olabilmektedir.

Dikkat
dağınıklığının okul öncesi, okul çağı ve ergenlik dönemindeki
belirtileri genel hatlarıyla aşağıdaki gibidir. Ancak bu özelliklerin
bulunduğu her çocukta dikkat dağınıklığı olduğu düşünülmemelidir.
Saydığımız noktaların ne sıklıkta ve hangi alanlarda yaşandığı da çok
önemlidir.
■Sık sık bir oyundan diğerine geçerler. ■Belirli bir şeyle çok kısa süre ilgilenebilirler. ■Sakardırlar, sık sık yaralanabilirler.■Faaliyetleri sürdüremez, yarım bırakırlar.■Dersi dikkatle dinleyemezler, etrafı ile daha çok ilgilenirler.■Ev ödevlerini almayı unuturlar ya da eksik alırlar.■Eşyalarını tam olarak getirmezler, kaybederler. ■Dağınıklıkları vardır, defter vb. gereçlerinin düzenleri bozuktur. ■Gelişim düzeyi içinde geç olgunlaşırlar.■Öğretmenlerle ilişkilerinde sorunlar yaşarlar. Karşılık veren, saygısız, ilgisiz bir öğrenci olabilirler.■Zekâlarına uygun hayat başarısı gösteremezler.■Algıladıklarını
örgütlemede, organize etmede mesela okuduklarını anlamlandırmada güçlük
çekerler. (“p, b, d” harflerini çoğu kez karıştırırlar.)■İyi arkadaş ilişkileri kurmada zorlanırlar.NEDENLER
Ø Beyindeki bazı alanlardaki hormonel dengesizlik (DEB gösterenlerin promotor korteks ve üst prefrontal kortekste daha düşük serebral glukoz metabolizmasından söz edilmektedir.)Ø Doğum öncesi ve doğum sırası etkenler Ø Duyu organlarında (görme – işitme organları) patolojiler Ø Psikolojik etkenler. Ø Genetik ve çevresel faktörler.
TAVSİYELER

Dikkat
dağınıklığı olan çocukların bu durumları erken fark edilebilir ve
kendilerine yardımda bulunulabilinirse başarıyı yakalayabilirler. Anne
ve babalar çocuklarına şu şekillerde yaklaşmalıdırlar:

Ø Öncelikle dikkat dağınıklığı hakkında bilgi sahibi olun.

Ø Çocuğun davranışlarını ya da derslerle ilgili yaşadığı sıkıntılarını yaramazlık ya da tembellik olarak yorumlamayın.

Ø Evde
vereceğiniz görevlerle ( ilk önce onun da hoşuna giden görevleri tercih
etmelisiniz) dikkat yoğunluğunu ve süresini artırın.

Ø Davranışları ile ilgili daha sık geri bildirimde bulunun, sonuçlarını paylaşın.

Ø Dikkatli
davranışlarını ödüllendirin (ödülün her zaman maddi olması gerekmez,
ebeveynin ilgisi ve mutlu olduğunu göstermesi yeterli olabilir).
Ø Çocuk
kendisinden beklenilenin ne olduğunu tam anlamıyla bilmelidir. Bu
nedenle beklentilerinizi açıklayın. Ve beklentilerinizde tutarlı olun.

Ø Büyük resimli kitaplar alın ve okutun.

Ø Bilmece çözmek, resimleri eşlemek gibi hafıza ve dikkat üzerine olumlu etkiler yapacak etkin­likler tercih edin.
Boyama, boncuk dizme ve el işlerine teşvik edin.
Dikkat
dağınıklığının tedavi sürecinde özel eğitim programlarının uygulanması
gerekebilir. Olumsuz davranışların düzeltilmesi ve yerine olumlu
davranışların konulması için çeşitli destekleyici ve davranışçı tedavi
teknikleri uygulanabilir. Aile terapisi önerilebilir. Dikkat
dağınıklığının çok yüksek olduğu durumlarda hekim kontrolünde ilaç
tedavisi de söz konusu olabilir.

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ OLAN ÇOCUKLAR

Öğrenme güçlüğü olan çocuklar, zihinsel yetenekleri normal sınırlar içinde yer alan, ancak öğrenme güçlüğü gösteren çocuklardır.

Öğrenme güçlüğü olan çocukları, zihinsel yetersiz ve davranış bozukluğu olan çocuklardan ayırmak gerekir.

Öğrenme güçlüğü gösteren çocuklar; dinleme, düşünme, konuşma, yazma veya matematik problemlerini çözmede güçlükleri görülen, anlama ya da yazılı ve sözlü dili kullanmadaki psikolojik süreçlerden birinde/birkaçında yetersizliği olan çocuklardır.

Öğrenme güçlüğü terimi; algısal güçlükleri, beyin zedelemesinden etkilenmiş olanları, disleksi ve gelişimsel afaziyi içermektedir. Ancak öğrenme güçlüğü tanımı ekonomik, kültürel, çevresel yoksunlukları, davranış bozukluklarını, zihinsel, bedensel, görme ya da işitme yetersizliği sonucunda oluşan öğrenme güçlüklerini kapsamamaktadır.

2509 sayılı Tebliğler Dergisi özel öğrenme güçlüğünü; ‘yazılı veya sözlü dili anlamak ya da kullanabilmek için gerekli olan bilgi alma süreçlerinden birinde ya da birkaçında ortaya çıkan ve dinleme, konuşma, okuma, yazma, heceleme, dikkati yoğunlaştırma ya da matematiksel işlemleri yapmada yetersizlik nedeniyle bireyin eğitim performansının ve sosyal uyumunun olumsuz yönde etkilenmesidir’ biçiminde tanımlamaktadır.

Çocuğun, bilgi işlem süreçleri ile ilgili bir problemle birlikte kendini idare etme ve sosyal becerilerdeki zorluğunu da yansıtır.

*Eğer çocuk potansiyeli oranında başarılı değilse; bunun nedeni düşük güdülenme, sık okul değiştirme sonucu temel becerileri edinememe, ekonomik, kültürel ve çevresel yoksunluklar, dil ya da davranış problemleri gibi başka bir problem de olabilir.



NEDENLER

Öğrenme güçlüğünün nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte bilim adamları tarafından desteklenen bazı bulgular vardır.

1-Beynin Hatalı İşleyişi
Öğrenme güçlüklerini beynin zedelenmesi sonucu oluşan tahribatların oluşturduğu düşünülmektedir.

2-Biyo-KimyasalBozukluklar
Fizyolojik ya da biyo-kimyasal bozukluklardan dolayı öğrenme güçlüğünün oluştuğu öne sürülmektedir.

Ayrıca vitamin eksikliği, alerjiler, genetik eğilimler, kan uyuşmazlığı, oksijen eksikliği, doğum aletlerinin yol açtığı yaralanmalar, beyin hasarı, çarpma ve tümörler gibi doğum sonrası etkenlerin öğrenme güçlüğüne neden olabileceği düşünülmektedir.

ENGELLİ ÇOCUKLAR İÇİN ÖZEL EĞİTİM VE BAKIM

Özel eğitimde özbakım becerilerinin kazandırılmasında, normal çocuklarda olduğu gibi özürlü çocukların, gereksinimlerini kendi kendine karşılayabilir hâle gelmeleri önemlidir. Normal bir çocuğun yaşamında erken başlayan özbakım becerilerinin gelişimi ebeveynlerde bağımsızlığın başlangıcını gösterir. Bu nedenle, çocuğun özrü ve özelliklerine uygun becerilerinin seçilerek çok küçük yaşlardan itibaren öğretilmesine çalışılmalıdır. Özbakım becerilerinin öğretilmesinde esas amaç; çocuğun bazı temel becerileri kazanabilmesidir. Bu becerileri kazanmış çocuk çevreden bağımsız olarak hareket edebilecek ve öz güvenini kazanmış olacaktır. Çocuğun kendi davranışlarını kontrol edebilmeyi öğrenmesi oldukça önemlidir. Çocuk, isteklerini yerine getirebilmek için her zaman başkalarına bağımlı olamayacağını ve kendisinin de sorumluluk alarak yapması gereken işler olduğunu öğrenmelidir. Bu derste; özel eğitimde özbakım becerilerini öğrenerek bu alandaki gelişimlerine etkili olarak yardım edebileceksiniz. Özel eğitimde el –yüz yıkama (ayak, ağız, diş, tırnak, burun, göz, kulak temizliği) alışkanlığını, giyinmeyi, tuvalet eğitimini, beslenme alışkanlığını, yaşadığı çevre ve ortamı, uyku-dinlenme alışkanlığını, deri ve banyo temizliğini, saç bakımı ve tıraş alışkanlığını, spor ve egzersiz alışkanlığını kavrayabilecek, engellilerin özelliklerine uygun özbakım becerileri ile ilgili etkinlik hazırlamak ve uygulamak için yeni bilgi ve beceriler kazanacaksınız

ÖZEL EĞİTİM VE İŞİTME ENGELLİ ÇOCUKLAR

İşitme engelli çocuklar, işitme yetersizliklerinin özelliğine bağlı olarak gelişim sürecinde bazı farklılıklar gösterebilirler. Ancak, bu onların işiten akranlarından tamamen farklı olduğu anlamına gelmez. Eğitimdeki amaçlarımızdan biri de, işitme yetersizliğine sahip çocukların, bu yetersizliklerinden doğan farklılıkları eğitim ve öğretim ile en aza indirebilmektedir.

Dil Gelişimi

Dil gelişimi, işitme engelli çocukların, en çok etkilendiği gelişim alanlarından birisidir. İşiten çocukta dil kazanımı, birbirine bağlı aşamalardan meydana gelir. Buna göre; sesleri işitemeyen ve sözel uyaranları algılayamayan çocuğun dil kazanımı tam olarak gerçekleşemez.
Hayatın ilk yıllarında işitme engelli çocuklar, dil gelişimi açısından işiten yaşıtlarına benzer bir gelişim gösterirler. Çok ileri derecedeki işitme engelli bebekler, sadece görme alanları içindeki nesne ve olaylarla ilgilenirken, işiten çocuklar, işittikleri seslere tepki verir, kendi çıkardıkları sesleri duyarak, seslerini kontrol edebilirler. İşiten çocuklarla ebeveynleri arasında çocuğun çıkardığı sesleri, verdiği tepkileri pekiştirmeye, yönelik aktif bir iletişim hüküm sürerken, işitme engelli çocukların pek çoğunda bu durum daha farklı gelişir. Çocuğunun engelli olduğunu öğrenen ailenin, çocukla sözel iletişimi azalabilir. Çocuğun sözel tepkilerinin az olması, ailenin çocukla iletişimini etkiler. Ailenin kullandığı ifadeler kısa, basit, abartılı bir hal alabilir. Bunun sonucunda, işitme engelli bebeklerde, ilk dönemlerde gözlemlenen ses çıkarmalar yaklaşık 9 aydan sonra kaybolur, taklitler ortadan kalkar, sesin kaynağına yönelme davranışı görülmez. İşiten çocuklar gibi tesadüfi öğrenmeleri gerçekleştiremez ve gelişimlerini tamamlayabilmek için destek eğitime ihtiyaç duyarlar.



İşitme engelli çocukla iletişimin azalması, çocuğun, sadece dil gelişimini değil, bunun beraberinde sosyal ve duygusal gelişimini de olumsuz yönde etkiler. Bu nedenle ne kadar zor olursa olsun, çocukla normal ve doğal iletişime devam edilmesi çok önemlidir. İşitme engelli çocuklar, dil gelişimi açısından işiten akranlarına benzer bir gelişim gösterdikleri için eğitimcilerin işiten çocuklardaki dil gelişimi aşamalarını (ek 1) bilmeleri önemlidir.


Bilişsel Gelişim

Bilişsel gelişim sürecinde dil, önemli bir yer tutar. İşitme engelli çocukların, dil becerilerindeki ve kavram gelişimlerindeki yetersizlik, işitsel girdinin az olması, bilişsel gelişim sürecini de olumsuz olarak etkiler. Bu durum çocuğun eğitim ve yaşantı eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Çocuk, düşüncelerini ifade etmede ve başkalarının düşüncelerini anlamada engellerle karşılaşır. Buna rağmen işitme engelli çocuklar normal işiten akranlarından bilişsel becerilerde çok fazla geri kalmış değillerdir. Erken tanılandıklarında ve erken eğitime alındıklarında, bir çok çocuk, engeline rağmen, akranlarını yalnızca birkaç yıl geriden takip eder.


İşitme Engelli Öğrencilerin Akademik Başarı Düzeyleri

Sınıf içindeki öğretimin en büyük aracı sözel iletişimdir. Okulda öğretim, sözlü ve yazılı dil aracılığıyla yapılmaktadır. İşitme engelli çocuklar, dil ediniminde ve kavram gelişiminde yaşadıkları güçlüklerden dolayı, okuma yazma gibi dilin kullanımı gerektiren akademik becerileri kazanmada problem yaşayabilmektedirler. Dile dayalı olmayan akademik becerilerde ise işitme engelli çocukların işiten akranlarından çok farklı olmadıkları söylenebilmektedir.

Okuma-anlama gibi dile dayalı becerileri kazanmada yaşanan sorunların altında yatan bir neden, bu çocukların dillerinin gerek anlama boyutunda, gerekse ifade boyutunda yeterli bir şekilde gelişmemiş olmasıdır.

İşitme engelli çocukların eğitiminde en önemli dört faktörün erken tanı, teknolojik gelişmeler, aile eğitimi ve okul eğitimi olduğu bildirilmiştir. Bu çocukların almış oldukları tanı, odyolojik hizmetler, aile eğitimi ve okul eğitimleri, dil gelişimlerini dolayısıyla ulaştıkları eğitim düzeylerini ve sonuçta da ilerideki yaşamlarını ciddi bir biçimde etkileyebilmektedir.

İşitme engelli çocuklar, eğitim sürecinde okumaya başladıklarında, yeterli olmayan dil gelişimleri de dikkate alınarak, eğitim ve öğretimde, bu çocuklara uygun araç-gerecin kullanılması, en az sınırlandırmış ortamlarda eğitim ve öğretimin gerçekleştirilmesi, bu çocukların başarılarını etkileyen önemli bir faktör olacaktır. İşitme engelli çocukların, yaşantılara dayanan ve dil seviyelerine uygun, dili sadeleştirilmiş metinler ve şematik resimler gibi tüm duyularına hitap eden, eğitim araç ve gereçlerine ihtiyaçları vardır. Öğretimde kullanılacak araç ve gereçlerin çocuğun, ailesinin ve toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak seçimi, belirlenen eğitimsel hedeflere ulaşabilmeyi kolaylaştıracaktır.



Sosyal ve Duygusal Gelişim

Çocuk doğumdan itibaren öncelikle ailesi, daha sonra da yakın çevresi ile etkileşime geçer. Aile–çocuk etkileşimi, çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminde en önemli faktördür. İletişim kurmak; aile ile çocuğun düşüncelerini, toplumsal değerlerini, sosyal hayatı paylaşması sonucunu doğurur. Aileler, çocuklarının engelini fark ettikten sonra reddetme ve inkar gibi çocukla iletişimlerinin azalmasına neden olan bir takım süreçlerden geçerler. Bu durum çocuğun sosyal ve duygusal gelişimine olumsuz bir zemin oluşturur. Aileyle olan iletişimin giderek azalması zaman içinde toplumla olan iletişime de yansır. Bu durum da çocuğun sosyal ve duygusal gelişimini olumsuz olarak etkiler.
Çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminde, akranları ile öğretmenleri de önemli rol oynarlar. Akranların ve öğretmenlerin, engelli çocukla kolay ve etkili iletişime girmesi ile çocuk sosyal kuralları, konuşmada kullanılan kuralları, farklı durumlara uygun tepki vermeyi, kişilerle yakın ilişkiler kurmayı öğrenebilir. Buna rağmen eğer çocukla iletişim kurulmuyor ya da iletişim için çok az zaman harcanıyorsa, çocuğun sosyal çevrenin bir parçası olması, olumlu benlik algısı geliştirmesi gibi konularda problemler yaşanır.

İşitme engelli çocuklar, ihtiyaçlarını sözlü olarak ifade etmede yetersiz kalırlar. Aileleri ve arkadaşları onların duygu ve düşüncelerini anlamakta zorlanırlar. Böyle durumlarda işitme engelli çocuklar kendilerini kötü hissedebilir ve bu çocukların kendilerine olan özgüvenleri zedelenebilir. Çoğu kez, topluma uyum sağlamada zorluk çeker, kendilerini soyutlanmış hissedebilirler.Küçük yaştan itibaren işitme engelli çocuklara, işiten çocuklardan farklı davranmayarak, onları engellerine rağmen bu toplumun etkin bireyleri haline getirebilmek için okul ve aile işbirliği yapmalı, çocuk için mümkün olan en uygun öğrenme ortamları sağlanmalıdır.

ÖZEL EĞİTİM VE GÖRME ENGELLİ ÇOCUKLAR

Dış dünyayı, duyularımız aracılığı ile algılar ve tanırız. Bilindiği gibi göz en önemli duyu organlarından birisidir. Gözümüzü insanın dışarıya açılan penceresi olarak düşünebiliriz. Görme duyusunun yetersizliği insan yaşamını oldukça olumsuz etkiler. Çünkü yaşamı normal olarak sürdürebilmek ve pek çok görevi yerine getirebilmek için görmeye ihtiyaç vardır. Gören çocuklar gündelik yaşam için gerekli olan birçok kavram ve beceriyi neredeyse hiç çaba harcamadan yetişkinleri gözleyip taklit ederek öğrenmektedirler. Oysa görme yetersizliği olan çocuklara öğrenme yaşantıları sağlanamazsa birçok kavram ve beceriye kolay sahip olamazlar. Her insan gibi özürlülerinde, hayatlarını, her alanda kimseye muhtaç olmadan devam ettirebilmeleri en doğal haklarıdır. Günümüzde özürlü çocukların eğitimine verilen önem giderek artmaktadır. Görme engelli olan çocuklarında eğitimleri ve topluma kazandırılmaları için bu alanda yetişmiş elemana ihtiyaç vardır. Bu derste; görme duyusunu tanıyarak, görme engelinin nedenlerini, sınıflandırmayı ve görme engelini önlemenin yollarını öğreneceksiniz. Görme engelli çocukların özelliklerine uygun etkinlik hazırlayabilmek için yeni bilgi ve beceriler kazanacaksınız

ÖZEL EĞİTİM VE BEDENSEL ENGELLİ ÇOCUKLAR

Bütün düzeltmelere rağmen iskelet, sinir sistemi, kas ve eklemlerindeki özürlerinden dolayı normal eğitim-öğretim çalışmalarından yeterince yararlanamayan çocuklardır.
Bu çocuklarda zihinsel gerilikler, işitme, konuşma, görme ve çeşitli uyum ve davranış problemleri ek olarak görülebilir.


Çevrenin yanlış tutumu sonucu engelli çocukta çeşitli ruhsal ve uyum sorunları ortaya çıkar. Kimi ebeveyn çocuğu aşırı korurken kimi de reddedebilir. Çevrenin beceri anlamında çocuktan beklentisinin olmaması, çocuğun özgüven sorunu yaşamasına neden olur. Çocuk, çevreden kendisinden bir şeyler başarabileceği inancının olmadığını anlar ve bir şeyler başarma çabası içine girmez. Gerekli motivasyon dışarıdan gelmediği ve yeterince bağımsız hareket edemediği için kendini işe yaramaz ve beceriksiz biri olarak kabul eder. Bütün dikkatini engel durumuna yöneltir.


Çocuk kendini engelli ve bazı konularda yetersiz görmekte, toplumun da kendisini yetersiz ve değersiz gördüğünün bilincindedir. Bu durum sonucunda, benlik algısı düşük ve çoklu ruhsal soruna sahip bir çocuk olur. Hareket gerektiren grup oyunlarından ve sosyal etkinliklerden kaçar. Yalnız kalmayı tercih eden, içe kapanık, pasif, hassas ve kırılgan bir kişilik geliştirir.


Kas ve iskelet sisteminin zedelenmesi sonucu ortaya çıkan ortopedik yetersizliklerin yanında merkezi sinir sisteminin zedelenmesiyle meydana gelen ortopedik yetersizlikler de vardır.

Kas ve iskelet sistemi sonucu ortaya çıkan ortopedik yetersizliklerden bazıları şunlardır:
Kalça çıkığı
Amputasyon (parmak, el, kol, ayak, bacak vb. organlardan bir veya bir kaçının olmaması durumu)
Merkezi sinir sistemine bağlı olarak meydana gelen ortopedik engellilikler bazıları şunlardır:
Beyin felci (cerebral palsy)
Bel çatlağı inmesi
Çocuk felci (polio)
Konvülziyon bozuklukları
Süreğen hastalıklardan bazıları şunlardır:
Tüberküloz
Şeker
Romatizma
Kanser
Astım
Kan bozuklukları (hemofili)
Epilepsi
Kalp yetersizlikleri
AİDS

Bedensel engelli çocukların eğitimi hem normal okullarda, hem de bu çocuklar için açılan okullarda devam etmektedir. Normal okullarda fiziki koşullar yeterliyse ve çocuğun yetersizliği bu ortamda eğitim almasını engellemiyorsa, çocuk normal okula devam eder. İleri düzeyde yetersizliği olan, bedensel engelliliğe ek olarak başka yetersizlikleri olan ve sürekli okula devam edemeyecek düzeyde hastalığı olan çocuklar okul öncesi, ilköğretim ve orta öğretim düzeyinde özel eğitim okullarında eğitim almaktadırlar. Bir kısmının eğitimi tıbbi tedavi ile birlikte hastane okullarında verilmektedir. Ortopedik engelliler için ilköğretim okulları ve meslek liseleri hizmet vermektedir. Meslek liselerinde kız ve erkek çocukları için muhasebe bölümü, sadece kızlar için dekoratif el sanatları bölümü, sadece erkekler için cilt ve serigrafi bölümleri bulunmaktadır.

ÖZEL EĞİTİM VE ZİHİNSEL ENGELLİ ÇOCUKLAR

Her çocuk bir diğerinden farklıdır. Her çocuğun kendine özgü bedensel,bilişsel,sosyal ve duygusal bir yapısı vardır.

Bazı çocuklar bilişsel davranışlarda, duyuşsal motor özelliklerde, iletişim becerilerinde ve motor işlevlerde yetersizlik göstermektedir. Bu gelişim alanlarındaki bir yada birden fazla yetersizlik çocuğu olumsuz yönde etkileyebilmektedir.Gelişim alanlarındaki yetersizliklerden dolayı olumsuz yönde etkilenen çocuklarda genel eğitim hizmetleri yetersiz kalmakta ve özel eğitim hizmetlerine gereksinim duyulmaktadır.Özel Eğitim, ortalama öğrenci özelliklerinden önemli derece farklılaşan öğrencilere sağlanan bireysel olarak planlanmış ve bireyin bağımsız yaşama olasılığını en üst düzeye çıkarmayı hedefleyen eğitim hizmetlerinin bir bütünü olarak ifade edilmektedir. Özel eğitim gerektiren, bir başka deyişle özel gereksinimli öğrenciler, zihin engelliler,öğrenme güçlüğü olanlar,duygusal ve davranış bozukluğu olanlar,bedensel yetersizliği olanlar,konuşma ve dil sorunlular, işitme engelliler, üstün zekalılar ve üstün yeteneği olan öğrenciler şeklinde gruplara ayrılmaktadır.

ZİHİN ENGELLİ ÇOCUKLARIN EĞİTİM GEREKSİNİMLERİ

Bütün çocukların eğitiminde olduğu gibi zihin engelli çocukların eğitiminde de, onların ileride başkalarına bağımlı olmadan yaşamlarını sürdürmeleri, kendi kendilerine yeterli duruma gelmeleri ve toplumla bütünleşmeleri amaçlanmaktadır.Zihin engelli birey, içinde yaşadığı toplumda sürekli etkileşim ve iletişim içerisindedir. Zihin engelli birey kendisini ifade edebildiği ve kendi ihtiyaçlarını bağımsız olarak karşılayabildiği düzeyde toplum içerisinde kabul görmesi beklenmektedir.Zihin engelli yetişkinlerin aile üyesi, işçi, öğrenci, boş zaman etkinliklerine katılımcı olma, tüketicilik ve vatandaşlık gibi toplumsal rolleri üstlenebilmeleri için tam bağımsızlıklarını kazanmaları gerekmektedir.


ZİHİN ENGELLİ ÇOCUKLAR VE KAYNAŞTIRMA BECERİLERİ

Zihin engelli çocukların toplum tarafından kabul edilen beceri ve davranışları kazanıp, toplumun birer parçası olarak yaşayabilmeleri büyük ölçüde aldıkları eğitim ile mümkündür.Kaynaştırma, gerektiğinde sınıf öğretmenine ve/veya engelli öğrenciye destek özel eğitim hizmetleri sağlanması koşulu ile engelli öğrencilerin normal eğitim ortamlarında eğitilmesidir.Kaynaştırma eğitiminde önemli olan, kaynaştırmanın engelli çocuğun yerleştirilme yeri olmasından çok, engelli çocuğun gereksinimlerinin karşılanacağı ve bu amaca yönelik olarak düzenlenecek ortam olmasıdır.

Eğitilebilir Zihinsel Özürlülerin Eğitimi

Zeka bölümü çeşitli ölçeklerde 45-75 arasında olan bireyler eğitilebilir zihinsel özürlü olarak tanımlanarak, anaokulu, özel eğitim sınıfları, ilköğretim ve meslek okullarında eğitim alabilmektedirler.


Eğitilebilir zihinsel özürlülere hizmet veren ayrı bir anaokulu ve ilköğretim okulu bulunmamaktadır.

Özel eğitim sınıfına devam ederek ilköğretim programını başarıyla tamamlayan eğitilebilir zihinsel özürlü öğrencilere, ilköğretim diploması verilmekte ve isteyenler “Mesleki Eğitim Merkezi”ne giderek eğitimlerini devam ettirebilmektedirler.

Öğretilebilir Zihinsel Özürlülerin Eğitimi

Zeka bölümü 25 - 44 arasında olan çocuklar öğretilebilir zihinsel özürlü olarak tanımlanmakta, eğitim ve uygulama okulları ile eğitim uygulama okulu ve iş eğitim merkezlerinde eğitim alabilmektedirler.


Bir anne ve baba olarak, çocuğunuzun zihinsel özürlü olduğunu öğrenir öğrenmez, bulunduğunuz bölgedeki kurumlardan hizmet almaya başlamanız çocuğunuz için önemli olacaktır.

9 Ocak 2010 Cumartesi

ENGELLİLERİN SINIFLANDIRILMASI

1-Zihinsel Engel
2-Bedensel Engel
3-Görme Engeli
4-İşitme Engeli

ÖZEL EĞİTİME MUHTAÇ ÇOCUKLAR HANGİ ÖZELLİKLERİNDEN DOLAYI ÖZEL EĞİTİME MUHTAÇTIRLAR?

Tanımlarda sık sık vurgulanan farklılıklar çocuğun çevresi tarafından olumlu ya da olumsuz algılanabilir. Bu açıdan bakıldığında zihinsel engelli (zeka düzeyi çok düşük) bir çocuğun yanında zihinsel bakımdan akranlarından çok daha zeki olan bir çocuk da özel eğitime muhtaç olarak kabul edilebilir. Normal özelliklerden sapma gösteren bu iki tip çocuk da özel eğitime ihtiyaç duyacaktır. Birinci örnekteki zihinsel engelli çocuk öğrenemediği ya da zor öğrenebileceği için akranlarına uygulanan eğitim ve öğretim programından faydalanamayacaktır. Üstün zekalı çocuk ise akranlarına uygulanan eğitim ve öğretim programı nedeniyle kendi merak ve uygun öğrenme yaşantılarına giremeyecektir. Bunun bazı tipik örnekleri görülmektedir. Okula başlarken okuma yazmayı bilen, sayıları tanıyan çocuğa farklı bir program geliştirerek müdahale edilmezse çocukta sorunlar ortaya çıkabilir. Çocuğun bildiği şeyler ilgisini çekmeyeceğinden dikkat dağınıklığı ortaya çıkacak ve içine kapanıp kendi hayal aleminde dolaşacaktır. Bu durum onun başarısız bir öğrenci hatta uyum güçlüğü çeken çocuklar gibi algılanarak okuldan atılmasına bile neden olabilir.

Psikolojik,sosyolojik,fizyolojik,tıbbi ve eğitimsel açıdan farklılık gösteren her çocuk özel eğitime muhtaçtır denilemez. Bunun yanında polisindaktili dediğimiz el ve ayak parmakları birbirine bitişik olduğu için okuma ayazma etkinliklerinde gelişimi engellenen, spastik olduğu için rahatça yürüyüp konuşamayan ve hatta psikomotor becerileri gerçekleştirmede güçlük çeken çocuklar özel eğitime ihtiyaç duyacaktır.

ÜLKEMİZDE KAYNAŞTIRMA İLE İLGİLİ SON YASAL GELİŞMELER

Ülkemizde kaynaştırmanın uygulama esasları net olarak 18 Ocak 2000 tarihinde yayınlanan Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde şekillenmiştir. Bu yönetmeliğe göre normal ilköğretim okullarına yerleştirilen söz konusu öğrencilere destek hizmet sağlamak üzere eğitsel tanılama, izleme ve değerlendirme ekibi kurulması söz konusudur. Kaynaştırma öğrencisi olarak yerleştirilen özel gereksinimi olan öğrencilerin gelişimlerinin izlenmesi gerçekleştirilir. Ayrıca yine bu yönetmeliğe göre, kaynaştırma uygulamaları yapılan kurumlarda özel gereksinimi olan öğrencinin gereksinimleri çerçevesinde kurumun fiziksel, sosyal, psikolojik ortamında ve eğitim programlarında destek hizmetler ile gerekli düzenlemeler yapılması gereği ortaya konmuştur.
Özel eğitim hizmet yönetmeliğine göre, kaynaştırma uygulamalarına devam edecek öğrencilerin birden fazla yetersizliğinin olmamasına, erken yaşta tanılanmış, ailesinin işbirliğine açık ve eğitim almaya yatkın, cihaz kullanması gerekenlerin mutlaka cihazlandırılmış, zihinsel öğrenme yetersizliği olan öğrencilerin hafif ve orta düzeyde zihinsel yetersizliği olanlardan olmasına dikkat edilmesi gerekmektedir. Yine bu yönetmeliğe göre, kaynaştırma uygulamaları yapılan kurumlarda tüm kurum personelinin, öğrencilerin bireysel ve gelişim özellikleri hakkında bilgilendirilmeleri esastır.

KAYNAŞTIRMA

Kaynaştırma: Gerektiğinde özel gereksinimli öğrenciye ve /veya sınıf öğretmenine destek özel eğitim hizmetleri sağlanması koşuluyla, özel gereksinimli öğrencinin normal eğitim ortamında eğitilmesidir.
Kaynaştırma eğitimi ilk olarak ABD’de 1975 yılında Tüm Engelli Çocuklar İçin Eğitim Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle özürlü bireylerin ücretsiz olarak devlet okullarında ve en az kısıtlayıcı eğitim ortalarında eğitilmesi düzenlemesiyle gündeme gelmiştir.
En az kısıtlayıcı Eğitim Ortamı: Çocuğun gereksinimlerini en iyi şekilde karşılayan ve normal yaşıtlarıyla en üst düzeyde paylaşmasını sağlayan yönetsel düzenleme türüne en az kısıtlayıcı eğitim ortamı denir. Özel gereksinimli bireylerin eğitim alabilecekleri ortamlar, en az kısıtlayıcı olandan en fazla kısıtlayıcı olana doğru şu şekilde sıralanmaktadır:

Tam zamanlı kaynaştırma: Özel gereksinimli öğrencinin kaydı normal sınıftadır; öğrenci tam gün boyunca normal sınıfta, normal sınıf öğretmeninden eğitim almaktadır.
Kaynak oda destekli kaynaştırma: Özel gereksinimli öğrencinin kaydı normal sınıftadır; ancak, öğrenci desteğe gereksinim duyduğu derslerde kaynak odada özel eğitim uzmanından destek almaktadır.
Yarım zamanlı kaynaştırma: Özel gereksinimli öğrencinin kaydı özel sınıftadır; öğrenci başarılı olabileceği derslerde kaynaştırma sınıfında eğitim almaktadır.
Özel sınıf: Özel gereksinimli öğrencinin kaydı özel sınıftadır; öğrencinin tüm gereksinimleri özel sınıfta karşılanmaktadır.
Gündüzlü özel eğitim okulu: Özel gereksinimli öğrencinin kaydı özel eğitim okulundadır; öğrenci aynı özür grubundan öğrencilerle eğitim almaktadır.
Yatılı özel eğitim okulu: Özel gereksinimli öğrencinin kaydı özel eğitim okulundadır.Öğrenci aynı özür grubundan öğrencilerle birlikte eğitim almakta ve geceleri de okulun yatakhanesinde kalmaktadır.

ÖZEL EĞİTİMİ NORMAL EĞİTİMDEN AYIRAN SORULAR

Özel eğitimi, genel eğitimden farklı kılan ve onu özel yapan, kimi kapsar, neyi öğretir, nasıl öğretir ve nerede uygulanır sorularının yanıtında yatmaktadır.

Kimi kapsar?
Özel gereksinimi olan, bu özelliğinden dolayı farklı eğitim gereksinimi ancak bireysel olarak planlanmış öğretim programlarıyla karşılanabilen çocukları kapsamaktadır. Bu çocukların eğitimi ya ayrı eğitim ortamlarında ya da birlikte eğitim ortamlarında karşılanmaktadır. Bunlar yerine getirilirken, sınıf öğretmeni, özel eğitim öğretmeni, ve ilgili bir çok disiplinler (PDR uzmanı, konuşma terapisti, fizyoterapist gibi) de çalışan uzmanların ailelerle birlikte ortaklaşa kararlar almaları birinci sorumluluklarıdır.

Neyi Öğretir?
Özel eğitim, genel eğitimden içerik yönünden yani nelerin öğretileceği yönünden farklılaşmaktadır. Olağan çocukların kendiliğinden edindikleri becerilerin büyük bir kısmını yetersizlikten etkilenmiş özel gereksinimli çocuklara, yoğun ve sistematik biçimde öğretmek gerekmektedir. Örneğin giyinme, soyunma, yemek yeme becerilerini çocukla, yetişkinleri gözleyerek, taklit ederek öğrenirler. Ancak çocuk yetersizlikten etkilenmiş ise örneğin görme engelli, ya da zihinsel engelli, bu becerilerin öğretilmesi gerekir. Çünkü, görme engelli çocuk, görmesindeki sınırlılık ya da yokluk nedeni ile gözleme ve taklit etme becerilerini sadece işitsel ve dokunsal uyaranlarla yapabilmekte, görsel uyaranları yetersizliğinden dolayı algılayıp tepki koyamamakta veya taklit edememektedir. Bunun için, giyinme, soyunma, yamak yeme becerilerinin sistematik ve aşamalı öğretilmesi gerekmektedir. Aynı biçimde zihinsel yetersizliği olan çocuk duyu organlarında sınırlılık olmamasına karşın, bu organlarla almış olduğu uyaranları birleştirmede, saklamada ve geri çağırmada yani bilişsel süreçlerdeki yetersizliklerinden dolayı bunları birleştirmede ve kullanmadaki zorluklarından dolayı, bu becerilerin öğretilmesi gerekmektedir.
Bunların yanı sıra, yetersizliğin engelleyici etkilerini önlemek ya da azaltmak için özel gereksinimli çocuklara belli becerilerin de öğretilmesi gerekir. Görme yetersizliği olanlara Braille ile okuma yazmanın öğretilmesine gereksinim duyulurken, gören çocukların böyle bir gereksinimi bulunmamaktadır.
Genel eğitimden özel eğitim ayrıldığı bir diğer nokta ise içeriğin düzenlenişidir. Genel eğitimde içerik ortalama çevresindeki çocuklar için merkezi programlarla belirlenirken, özel eğitimde programın içeriğini çocuğun gereksinimi belirler. (Heward, 00, Eripek,02).

Nasıl öğretir?
Özel eğitim, genel eğitimden kullandığı yöntemler, materyaller, programın uyarlanması ve özelleşmiş ve bireyselleşmiş tekniklerle de ayrılır. Bunu, örneğin işaret yöntemini öğreten özel eğitim öğretmeninin uygulamalarında, ya da ağır derecede zihinsel yetersizliği olan öğrencilerine kavram öğretimi yapan öğretmenin, öğretimde sistematik olarak ipuçlarını azaltmasında gözleyebiliriz (Eripek, 02) Ancak temel ilkeler açısından bakıldığında özel eğitim öğretmeninin de genel eğitimde görev alan öğretmenlerle aynı öğretim yöntem ve stratejilerini kullandığını söyleyebiliriz. Sadece farklılık, özel eğitim öğretmeninin programları, amaç ve hedefler yönünden öğrenciye göre düzenlemesine olanak sağlayan BEP leri ve BÖP leri uygulamada kullandığı stratejilerdir. Bu konuda ileri de daha kapsamlı bilgiler verilecektir.

Nerede uygulanır?
Özel eğitim yalpığı ya da uygulandığı yere göre de tanımlanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde özel gereksinimli çocukların büyük bir kısmı olağan okullarda akranlarıyla birlikte en az kısıtlayıcı kaynaştırma ortamlarında öğretim görmektedirler. Ülkemizde de hafif derecede yetersizliği olan çocukların akranlarıyla birlikte öğretim gördüklerini söyleyebiliriz. Bu çocukların büyük kısmı, durumları eğitsel olarak ortaya konulmadığı için, öğretmenlerin sınıf yönetiminde en çok sorunlarla karlaştığı baş belası çocuklar grubu olarak ele alınmaktadırlar. 573 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, hafif ve orta derecede yetersizliği olan çocukların akranlarıyla kaynaştırma ortamında eğitim görmelerine olanak tanıdığı için son yıllarda, Ülkemizde de birlikte eğitim ortamlarında öğretim gören çocuk sayısı artmıştır. MEB 2003 kaynaklarına göre kaynaştırmadaki öğrenci sayısı 30.000 civarındadır.

ÖZEL EĞİTİMİN AMAÇ VE İLKELERİ

Özel Eğitimin AmaçlarıTürk Milli Eğitiminin genel amaç ve temel ilkeleri doğrultusunda özel eğitim gerektiren bireylerin;

•Toplum içindeki rollerini gerçekleştiren, başkaları ile iyi ilişkiler kuran, işbirliği içinde çalışabilen, çevresine uyum sağlayabilen, üretici ve mutlu bir yurttaş olarak yetişmelerini,
•Kendi kendilerine yeterli bir duruma gelmeleri için temel yaşam becerilerini geliştirmelerini,
•Uygun eğitim programları ile özel yöntem, personel ve araç gereç kullanarak ilgileri, ihtiyaçları, yetenekleri ve yeterlilikleri doğrultusunda üst öğrenime, iş ve meslek alanlarına ve hayata hazırlanmalarını amaçlar.

Özel Eğitimin İlkeleriTürk Milli Eğitimini düzenleyen genel esaslar doğrultusunda özel eğitim ile ilgili temel ilkeler şöyle sıralanır:

•Özel eğitim gerektiren tüm bireyler; ilgi, istek, yeterlilik ve yetenekleri doğrultusunda ve ölçüsünde özel eğitim hizmetinden yararlandırılır.
•Özel eğitim gerektiren bireylerin eğitimine erken yaşta başlanır.
•Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireyleri sosyal ve fiziksel çevrelerinden mümkün olduğu kadar ayırmadan planlanır ve yürütülür.
•Özel eğitim gerektiren bireylerin, eğitsel performansları dikkate alınarak, amaç, içerik ve öğretim süreçlerinde uyarlamalar yapılarak yetersizliği olmayan akranları ile eğitimlerine öncelik verilir.
•Özel eğitim gerektiren bireylerin her tür ve kademedeki eğitimlerinin kesintisiz sürdürülebilmesi için her türlü rehabilitasyonlarını sağlayacak kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılır.
•Özel eğitim gerektiren bireyler için bireyselleştirilmiş eğitim planı geliştirilir ve eğitim programları bireyselleştirilerek uygulanır.
• Ailelerin, özel eğitim sürecinin her boyutuna aktif olarak katılmaları ve eğitimleri sağlanır.
•Özel eğitim politikalarının geliştirilmesinde, özel eğitim gerektiren bireylere yönelik etkinlik gösteren sivil toplum örgütleri ile işbirliği içinde çalışılır.
•Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireylerin toplumla etkileşim ve karşılıklı uyum sağlama sürecini kapsayacak şekilde planlanır.

ÖZEL EĞİTİM

Bireyler birbirinden farklı ve benzer özelliklere sahip olup, benzerliklerini
ve farklılıklarını dikkate alan, gelişmekte ve değişmekte olan dünyaya ayak
uydurmalarını sağlayacak bir eğitim sürecine gereksinim duymaktadır.
Bireyler benzerlik ve farklılıklardan kaynaklanan gereksinimleri dikkate
alınarak eğitim sürecine dahil edilmektedir. Yaşları ve gereksinimleri
doğrultusunda okul öncesi, ilköğretim, yükseköğretim olanaklarından
yararlanmaktadır.

Özel eğitim, 30 Mayıs 1997 tarihli Özel Eğitim Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’de şu şekilde tanımlanmaktadır: “Özel Eğitim, özel eğitim
gerektiren bireylerin eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için özel yetiştirilmiş
personel, geliştirilmiş eğitim programı ve yöntemleri ile onların özür ve
özelliklerine uygun ortamlarda sürdürülen eğitim” dir. (KHK/573 1997)
Özel gereksinimi olan bireylerin, mümkün olan en erken dönemde,
gereksinimlerine uygun eğitim ortamlarında, uygun yöntemler ve araç-gereçler
kullanılarak desteklenmesi varolan kapasitelerini en üst seviyede kullanabilmeleri
ve sorumluluklar ile gelişimsel görevlerini yerine getirebilmeleri, kendilerine en
uygun özel eğitim hizmetlerinden yararlanabilmelerine bağlıdır.